Diriliş mi Devrim mi?
Hamd âlemlerin Rabbine, salat ve selam da O’nun pak Rasulüne olsun.
Birkaç yıl önce bir vesile ile yazdığım bir duayı, sosyal medyada kıymetli bir zatın değiştirdiğine şahit oldum. Dua şöyle idi:
“Allah’ım… İçli içli, yalvara yakara dua etmeyi öğret bize. Kalbimizde, ruhumuza ihtilal yapacak dualar düşür dilimize.”
Bu dua muhabbet tezgâhından geçip, işlenip sosyal medyada şöyle paylaşılmıştı:
“Allah’ım… İçli içli, yalvara yakara dua etmeyi öğret bize. Kalbimizde, ruhumuza muhabbet aşılayacak dualar düşür dilimize.”
Sonra anladım ki, ihtilal devrim demekse, muhabbet diriliş demekti. Muhabbetle dirilenin devrimle yıkılıp tekrar inşa edilmesine gerek yoktu. İnsanın gerek kendi nefsinde gerekse çevresinde yıkımdan ziyade diriliş daha etkili idi.
Devrim devirmekten, diriliş dirilmekten gelir malumunuz. Kelime itibariyle bile ilki insanı huzursuz ederken, ikincisi insanın kalbine adeta baharlar getiriyor, çiçekler açtırıyor.
Diriliş olmazsa devrim batıldır, yok hükmündedir. İlla devrim olacaksa, sağlıklı bir devrimin bile ilk basamağı, sağlam bir diriliştir. Kelime-i tevhidi söyleyenin en başta “L” diyerek bütün putları yıkması gerektiği söylenir. Evet, “L” diyerek bütün putlar reddedilmeli, devrilmelidir ancak bu devrilme, kalbin dirilişi ile olur.
Kişi elbette “Lâ ilâhe” diye putları devirmeye başlayacak ancak “İllallah” dirilişi yoksa bu devrim boştur. Bir putu devirirsin, yerine yenisi gelir. İlle Allah’la diriliş olmalı. Zira o Hayy ve Kayyum’dur yani diridir ve varlığı daimidir. Demek ki kelime-i tevhidi hayatımıza geçirirken de işe ilk dirilişle başlarız.
Mekke döneminin ilk zamanları… Kâbe’nin önünde namaz kılan üç kişi var… Son dinin ilk namaz kılanı onlar… Kâbe’nin içi putlarla dolu, henüz putlar devrilmemiş. Ancak namaz kılan bu üç kişinin kalbi imanla dipdiri… Rasulullah Muhammed(sav)’in ardında annemiz Hatice ve küçük Ali…
“Müslüman! İslâm’ı öyle sağ ve diri, canlı yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin .” der Üstat Sezai Karakoç
Öyle olmamış mı zaten? Rasulullah(asv)’ı öldürmek için yola çıkan Ömer, yolda kız kardeşinin Müslüman olduğunu öğrendi. Önce kız kardeşinin işini bitirmek için gittiği evde, imanla dirildi. Diriliş, Ömer’in devrimine galip geldi.
Hz. Ömer, Rasulullah(asv)’ın huzuruna çıkarak imanını izhar etti. Bu diriliş onu yerinde duramaz hale getirdi. Ve oradan çıkar çıkmaz ilk işi Mekke sokaklarında “Ben Müslüman oldum. Çocuklarını babasız, karısını dul bırakmak isteyen varsa gelsin bana sataşsın.” diye bağırmak oldu, müminlerin türlü işkenceler gördüğü Mekke’de…
Dirilişin Daru’l-Erkam’daki Müslümanlara etkisine bakalım bir de. Bir avuç Müslüman, kol kola girerek ve İslam’ı haykırarak Kâbe’ye yürümüştü hani. Taşlanmalara, saldırılara aldırmadan… Diri kalplerin işiydi ayağa kalkmak.
Dirilen bir kalp, sahibini harekete geçirirdi. Diril(m)iş olmasa, zayıf vücuduna rağmen, müşriklerin gözünün içine baka baka nasıl haykırırdı Allah’ın ayetlerini Abdullah bin Mesud(r.a)?
Her diriliş, bir devrim içindir. Ancak her devrimin diriliş için olduğunu iddia edemeyiz. Put kıran deyince aklımıza gelen ilk peygamber Hz. İbrahim’dir. Putları devirmesinin altında, putların acizliğini gösterip kalplerde Allah sevgisini diriltme çabasını görürüz. “İlah kabul ettiğiniz bu ilahlar, kendilerini korumaktan bile acizler…” diriltişi.
On bin kişilik ordu ile Mekke’de çok fazla kan dökülerek, Bedir’den, Uhud’dan geride kalan müşrikler temizlenerek devrim niteliğinde bir fetih gerçekleşebilirdi ancak Rasulullah(asv) Mekke’yi devrimle değil dirilişle fethetmek istedi. Ve bu diriliş, asasını uzattığı her putun kendiliğinden devrilmesiyle sonuçlandı. Sen yeter ki diril ve dirilt! Putlar kendiliğinden devrilir Allah’ın izniyle.
Bu dirilişin neticesi olarak iman etti Hz. Hamza’yı katleden Vahşiler, Mekke’nin fetih günü bile on bin kişilik orduya beş altı kişilik bir grupla kafa tutan İkrime b. Ebu Cehiller, Hz. Hamza’nın ciğerini dişleyen, kulaklarından gerdanlık yapan Hind bt. Ebu Süfyan…
En başta muhabbet dedik. Muhabbet, kendisine faydalı tohumlar serpilmiş bir toprağa düşen rahmet damlaları gibidir. Gönül toprağı muhabbetle sulanırsa, tohum yeşerir, toprak çatlar ve içindeki güzellikler dirilir, boy verir, meyveye durur. Devrimse güneş gibidir; hiç değilse dirilişle beraber gelmelidir. Devrim yalnız olursa toprak yine çatlar. Ancak bu defa yeşermekten değil, kurumaktan…
Hakk’ın kelamında da devrim değil diriliş ön plandadır. Taha suresi 43 ve 44. Ayetlere baktığımızda bunu açıkça görebiliriz:
“Siz ikiniz Firavun’a gidin, çünkü o sınırı çok aştı. Ona yumuşak söz söyleyin. Ola ki aklını başına alır yahut içine bir korku düşer.”
Firavun kimdi? “Ben, sizin en yüce Rabbinizim.” (Nâziât, 24) diyen, yeryüzünün en sapkın kişilerinden biri. Dilediğinde yerle bir edebileceği Firavun’un bile devrilmesini değil dirilmesini istiyor Rabbimiz(cc).
Rasulullah(asv) Efendimiz, Hayber’in fethi için görevlendirdiği Hz. Ali’ye şöyle buyurur: “Acele etmeden, gayet sakin bir şekilde onların yanına var, kendilerini İslâm’a davet et, uymaları gereken ilâhî yükümlülükleri kendilerine haber ver. Allah’a yemin ederim ki, senin vasıtanla Allah’ın bir tek kişiye hidâyet vermesi, senin için kırmızı develere sahip olmaktan daha hayırlıdır.” (Buhârî, Fezâilü’s-sahâbe, 9)
“Mümin, rüzgârın yatırıp kaldırdığı (ama zarar vermediği) yeşil ekin gibidir. Münafık ise dimdik iken, rüzgârın bir defada kökünden söküverdiği selvi ağacı gibidir.” (Buhârî, Merdâ,1)
Demek ki münafık, en ufak bir imtihanda devrilir. Mümin, imanla dirilmiş kişidir. Her kâfir ise dirilme adayıdır.
Toplumlar bazında da hemen her ideoloji mensupları devrimi savunur. İslam devletinin de derhal kurulması gerektiğini söyleyenler her devirde olmuştur. Ancak gerek beşeri ideolojilerin gerekse İslam devletinin temeli, devrimle değil dirilişle daha sağlam olur.
Rabbim dirildikçe dirilenlerden, kalplerde dirilişe vesile olanlardan eylesin cümlemizi…
Sezgin Özbay / Nisanur Dergisi, Temmuz 2021