Boş Zamanınız Var mı
Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selam da O’nun pak Rasulüne olsun.
“Herkes doğar ve ölür ama herkes yaşayamaz.” Yaşamak emek ister çünkü; çaba ve gayret ister. Yaşamak, plan ister, program ister. Yaşamak umut ve sabır, azim ve kararlılık ister. Yaşamak, sevgi ve muhabbet ister. En önemlisi de yaşamak, bilinç ve anlayış ister.
Bu hayatı yaşanılır kılan bir şeyler olmalı insanın hayatında. Salih ameller bunların başında gelir. Farz ibadetler dışında nafile ibadetler, çektiğimiz tesbihler, kâinatı seyrederek yapılan tefekkürler de yaşadığımızın göstergesidir. Bütün bunları bir zaman boşluğunda yaparız.
Efendimiz (ASV): “İki şey vardır ki insanların çoğu bunları kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş zaman.” (Buhari, Rikak, 1) buyurmuşlardır. Gerçekten de böyledir. Sağlıklı iken o sağlığın kıymetini bilmeyiz. Sağlam halimizde yapılabilecek hayırlı işlerden uzak kalır, ebedi hayatımıza fayda vermeyecek işlerin peşine düşeriz. Ancak ne zaman ki hastalanırız, işte o zaman “Ah sağlamken kıymetini bilseydim…” diye yakınmaya başlarız.
Boş zaman da böyledir. Kişi boş zamanında gaflete düşer ve nasıl olsa zamanım var diye düşünür. Ancak acaba o boş zaman bize yâr olacak mı? Boş zaman bitmeden ömür biterse ne yaparız, Allah’a ne cevap veririz?
Hadi bize mühlet verildi ancak meşguliyetler çıktı. Yine hayıflanırız. “Bir sürü zamanım varken yapmadım da şimdi zaman da yok ki yapayım.” der dururuz ama nafile. Giden zaman geçen ömürdür, asla geri gelmez.
Şayet ömrümüz bir kum saati gibi karşımızda dursaydı, ne kadar yavaş hareket etse de bilirdik ki bir gün bitecek. Bu somutluklarla imtihan edilmediğimiz için bu kadar rahatız. Mesela kırk yaşında olan birinin kum saati yani ömrü, çok büyük ihtimalle yarıya kadar akmış demektir.
Boş zaman da diğer her nimet gibi bir nimettir; onu iyi kullanmak gerekir. Ancak bazen “Zaten adı üstünde boş zaman, boşa harcayayım gitsin.” der gibi hallerimiz oluyor. İnsan kendi kazandığını saçıp savurmaz kolay kolay. Ancak başka bir yerden gelen parayı ve eşyayı çabucak harcar, kullanır, önemsemeden eskitir veya bitirir. Zaman da Allah’tan bize bir lütuf olduğu için mi kadrini bilmiyoruz, bilemiyorum.
Esasen Müslümanın hayatında boş zaman olmamalı. Zira Rabbimiz de İnşirah suresinde bunu emrediyor: “O halde boş kaldığında kalk ve yorul! Ve ancak Rabbine rağbet et.”
Demek ki boş zaman diye bir kavram Müslümanın lügatinde yer almamalıymış. Boş kalır kalmaz o boşluk hemen başka bir işle doldurulmalı imiş.
Günümüzde psikolojik rahatsızlıkların çoğunun kökeninde bu ayet-i kerimeyi göz ardı etme var. İnsan boş kalınca zihni zararlı içerikler üretmeye başlar. O içerikler bir virüs gibi insanı kuşatır. Düşünceler girdabında boğulur insan. Ancak artık öyle bir kuşatılmışlık içindedir ki kılını kıpırdatacak mecali kalmamıştır. Zihninin ürettiği, nefsinin suç ortaklığı ettiği yıkıcı fikirleri kendi fikri zanneder insan. Boşlukla gelen psikolojik rahatsızlıklar bunlar.
Başka bir husus: “Boş zaman yoktur; boşa geçirilen zaman vardır.” Boş zaman, doldurulduğu an artık dolu bir zamandır.
Sahi bilinçli insanın neden boş zamanı olsun ki? Zaman bir tencere değildir ki onu doldurmak için sebze arayalım. Yahut bir sepet değildir ki içine koyacak meyve arayalım da bulamadığımızda içi boş kalsın. Zaman, içini neyle doldurursak dolduralım alacak, kabul edecek soyut bir varlıktır. Yani boş zamanı dolduracağımız o kadar çok malzememiz var ki…
Hal böyleyken boş durmayalım. Ömür sermayemiz akıp gidiyor. Geride kalıcı bir şeyler bırakalım. Birkaç satır yazı, güzel bir şiir, bir tebessüm, bir gönül alma… Yoldan bir cam kırığını bile kaldırsak, o cam kırığı artık orada olamayacak. Bu bile kalıcı bir fayda değil midir?
Zamanımızı en çok harcadığımız şeyler gıybet, TikTok ve sosyal medya olmasın. Ramazan’dan Ramazan’a açılan Kur’anlarımızın üzerimizde hakkı var. Baştan savma namazlarımızın üzerimizde hakkı var. İlgiye muhtaç çocuklarımızın, hep geçiştirdiğimiz eşlerimizin, kendisi aramasa aramadığımız annemizin, babamızın üzerimizde hakları var. Elbette bizim de üzerinde hakkımız olan kişiler vardır ancak asli vazifemiz kendimizi düzeltmektir.
Bir söz var: “Biz zamanın yetmediğinden şikâyet ederiz ama zaman dile gelse utanırız.” Zaman yetersiz değil, bizim zamanı değerlendirme şuurumuz yetersiz. Zamanı değerlendirmek nasıl olur peki? İmam Şafii(r.aleyh)’den öğrenelim:
“Zaman bir kılıçtır. Sen onu kullanmazsan o seni keser.” Yani “Zamanı değerlendirmek suretiyle keskin bir kılıç gibi kullanın; yoksa olan olur, kendinizi kabirde eli boş bulursunuz.” buyuruyor İmam Şafii hz.leri.
Bu söz, “…Sen onu kesmezsen o seni keser.” şeklinde de kullanılıyor. Bu da şu demektir: “Zamanı günde beş vakit namazla, gün içinde belli zamanlarda yapılan zikirlerle bölün. Zira hiçbir şeyle bölünmeyen, bomboş geçirilen zaman insanın başını ne büyük sıkıntıya sokar; tahmin etmek zor değil.
“Boş duranı şeytan doldurur.” derler. Şeytanın bizi doldurmasına müsaade etmeyelim. İnsanın hüsranda olduğu bildirilen Asr suresinde Allah(cc) asra -ikindi vaktine veya zamana- yemin etmiştir. Hüsranda olmayan müstesna kişileri de şöyle sıralamıştır: “İman edip salih amel işleyen, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler.”
Boş zamanlarımızı maddi ve manevi durumumuza göre bu şekilde dolduralım. Yoksa hepsi hüsran hepsi keder.
Rabbim vaktini boşa değil en az beşe ayıranlardan eylesin cümlemizi. Boşa geçirilen vaktin ömürden olduğunu idrak ettirsin. Ömür sermayemizi boş işlerde harcamaktan ve sonunda hüsrana uğramaktan cümlemizi muhafaza buyursun.
Sezgin Özbay / Nisanur Dergisi